23 Ağustos 2009 Pazar

Gelecegin Antropolojisi...

Son beş yıldır, Amerikalı meslektaşlarımın çağrısıyla insan atalarının fosillerini aramak üzere Afrika'ya (Etiyopya) davet ediliyorum. Bu sezon da gittim ve üç ay kalıp geri döndüm. Ekvator güneşinin kavurduğu bu topraklarda gerçekleşen araştırmamız, insanın kökenine yapılan bir zaman yolculuğuna benzetilebilir. Jeolojik tabakalar arasında 2 milyon yıldan 3 milyon yıla, oradan aniden 6 milyona inersiniz ve birkaç dakika yürüdükten sonra 100 bin yıla çıkarsınız. Atalarımızın yürüdüğü topraklarda yürümek, onların fosil kalıntılarına dokunmak anlatılamayan, sadece yaşanabilen bir heyecandır ve bu serüveni başka bir zaman mutlaka yazacağım. 
Afrika'da başıma gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Başıma gelenleri anlatmadan önce, Douglas Adams'ın "önemli ve oldukça popüler bir gerçek, bir şeylerin her zaman göründükleri gibi olmamasıdır" sözünü yazı boyunca aklınızda tutmanızı istiyorum. Yine de okuyacaklarınız, "Sıfır Yerçekimi Koşullarında Yapılacak Elli Başka Şey", "Bir Erkek Nasıl Baştan Çıkarılır?" "Kadınları Etkileme Kılavuzu" kitapları ya da "Moda", "Bilgisayar", "Otomobil Dünyası" gibi dergilerde anlatılanlardan daha fazla ilginizi çekmeyebilir. 
Etiyopya'da Afar bölgesinde atalarımızın izlerini ararken, yerli dostlarımdan biri sessizce yanıma sokulup hayvanların gizlice göl kıyısında toplandığını söyledi. Bununla da yetinmeyip, o gece toplanacaklarını ve eğer istersem onları gösterebileceğini de sözlerine ekledi. Afrika'da yaban doğanın ortasında geceleri Osibisa'nın Welcome Home parçasını dinlemekten başka yapacak pek bir şey olmadığından teklifini kabul ettim. Dolunayın geceyi gündüze çevirdiği ve gölün üzerine tabak gibi yansıdığı bir anda, bir grup hayvanın gölge gibi siluetlerinin birarada olduklarını gördüm. Afrika'da 'her şeyin göründüğü gibi olmadığını' hesaba katarak bu olayın peşine düştüm. Afarlı yerlilerin yaşlı bilgesinin hayvanlar ile konuşabildiğini daha önce söylemişlerdi. Tanık olduğum durumu ona anlattım, haberi olduğunu ve bunu unutmamı söyledi. İki gün sonra geceyarısı yaşlı bilge çadırımın kenarına gelip belli sorumluluklar yüklenerek onlarla görüşebileceğimi söylediğinde hiç düşünmeden kabul ettim. Hayvanlar, 'paleoantropolog' olduğum, yani bir zamanlar insanın hayvanlar gibi yaşadığını bildiğim ve insansı kibrim olmadığı için bu toplantılarından birine beni davet edebileceklerini söylemişler. Yaşlı bilgeye göre insan, kendi türüne de olmak üzere doğaya ve diğer canlılara büyük bir saygı kıtlığı içindeymiş. Bununla birlikte hayvanlar, insanoğlunun saygısızlığı karşısındaki suskunluklarının bilincindeymişler. Ayrıca, gezegenimizin yaşadığı birçok problemden dolayı insanoğlunun yaşamında ters giden şeyleri anlama ve gezegenin iyileştirilip doğanın bütün sakinleri için mutluluğun hüküm sürdüğü bir yere dönüştürülebilmesi adına hummalı bir biçimde çalışıyorlarmış. Dahası, bu canlılar kendi aralarında milyonlarca yıldan beri toplantılar düzenliyor ve -bir zamanlar atalarımızın da katıldığı- bu toplantılarda evren ve doğa hakkındaki her şeyle ilgili olarak hayatın anlamını tartışıyorlarmış. Yaşlı bilge, toplantıya katıldığımda hayvanların ne konuştuklarını anlayabilmem için kulağımın içine küçük beyaz bir sülük yerleştirdi. Çevredekilerin beyin dalgası enerjisi ile beslenen bu küçük sülük, dışarıdan gelen bilinçaltı frekanslarını emip atık olarak beynimin konuşma merkezine bilinç frekansları olarak gönderecekmiş. Böylece sülük kulağımın içindeyken yanımda hangi canlı dilinde konuşulursa konuşulsun her şeyi anlayabilecekmişim. 

İnsan türünün büyük hatası 
Bu toplantıda, hayvanların "Bu insan da kimmiş?", "İnsan nasıl insan oldu?", "İnsanın ilk hatası?", "İnsanın en büyük hatası" ve "İnsanın en büyük hatalarından birkaçı daha" konularını tartışacaklarını öğrendim. Toplantı Doğu Afrika'da Etiyopya'nın Afar bölgesinde Yardi Gölü'nün kıyısında düzenlendi. Gördüklerini anlatmaları için ilk söz göçmen kuşlara verildi. Kuşlar çoğunlukla ekolojik problemlerden söz ettiler ve çektikleri hava fotoğrafları ile gün geçtikçe artan insana ait yerleşim alanlarının kaygı uyandıran tablosunu gösterdiler. Yaşlı şempanze "N'aber çıplak maymun!" diye bana takıldıktan sonra konuşmak üzere söz aldı. İnsan olarak unuttuğumuz ortak anılarımızı anlatmaya başladı ve çokça bilmediğimiz gizemli bir tarihi günışığına çıkarıyordu. İnsanın kendinin benzersiz değerleri olarak gördüğü dil, yazı, sayı, zaman kavramı, işbölümü, sanayi, teknoloji ve evcilleştirmeyi tahakkümün temel araçları ve mutsuzluğun ana kaynakları olarak değerlendiriyordu. Konuşması süresince uygarlaşma ve modernleşmenin zihinlerimize yerleştirdiği yanılsamaları yıkmayı deniyor ve insanoğlunun kendini yeniden var edebilmesi için ufkunun genişlemesi gerektiğini söylüyordu. Her şey bir yana, insan soyunun ağaçtan inip dik yürümekle büyük bir hata ettiği kanısındaydı. 
"Evcil hayvan" kılığında evimize giren 'katılımcı gözlemci' hayvanlar, modernleşme ile birlikte insanların gelecek kaygısı içinde olduklarını, intihara kalkıştıklarını ve "büyük duman" (büyük şehir) içinde stres altında yaşadıklarını anlattılar. Ayrıca, ürettiği nesnelere hastalıklı bir biçimde bağlı olduğu ve onlardan yoksun kalmayı yoksulluk olarak algıladığı da vurgulandı. Muhabbet kuşları, insanın modern yaşam biçimi ile birlikte iletişim teknolojisini sürekli geliştirerek karşılaşmadan konuşmayı tercih ettiğini söylediler. Bir tarla faresi, gerekenden fazla üretilen bilgi ile insanın ne yapacağını bilmediğini belirtti. 
Yaşlıca olan bilge baykuş, insanın yerleşik hayat öncesinde doğayla barışık, duygusal bilgeliğe, cinsel eşitliğe önem veren, toplumlarında siyasal yapılanmalarının olmasına karşın ayrı bir politik iktidarın bulunmadığı dönemleri yaşadığını söyledi. Bilge baykuş, "modern" insan toplumlarının örgütlenme biçimini ve değer yok etme üzerine kurulu tüketim kültürünü eleştiriyordu. Tarihöncesi yaban toplumları esin kaynağı oluşturacak bir model olarak gündeme getiriyordu ve temel problemin, politik iktidar ilişkilerine bağlı tahakküm kurucu "uygar" ve "modern" yaşam biçimi olduğunda kararlıydı. Yaşlı şempanze, baykuşa katıldığını belirtip son sözü aldı: "İnsanlar kendilerini ve gezegeni, özgür, eşit ve mutlu bir biçimde yeniden var etmek istiyorlarsa öncelikle insan merkezcilik batağından çıkarak kendi kibrinin zincirlerini kırmalılar. Daha sonra, hayvanlar ile birlikte yaşadığı tarihöncesi deneyimlerinden esinlenip, gezegende yaşayan tüm canlıların ontolojik güvenliğini tehdit eden uygarlığın ve modernliğin kaosuna karşı hayallerinin sınırlarını aşarak 'geleceğin antropolojisini' yapmalıdır" dedi. Toplantı, güneşin ilk ışıkları ile sona erdi

1 yorum:

INSANIN EVRIMI-YORUM