Aşağıdaki yazı Bilim ve Glecek dergisinin bu ayki (Mayıs 2012, Sayı 99) sayısında yayınlandı. İlginizi çekeceğini düşünüyorum :). Yazının geri kalan kısmına bu linkten ulaşabilirsiniz.
Burtele Hominidi ve adımlarımızın kökeni
İnsan evriminde kaç farklı dik yürüme hareket biçimi vardı ve insan soyuna direk atalık eden tür nasıl bir ayak morfolojisine sahipti? Mevcut fosil kanıtlara göre insan evriminde kabaca 4 farklı ayak morfolojisinden söz edebiliyoruz: Şempanze ve insanın ortak atasının ayak morfolojisi (şempanze benzeri), Ardipithecus’unki (erken hominidler), Australopithecus’larınki ve son olarak bizim yani Homo cinsinin ayak morfolojisi. Bunlar içinde insan soyuna atalık eden hominidin ayak morfolojisi, dik yürüme sırasında vücut ağırlığını taşıyabilecek büyüklükte ve güçte topuk kemiği, yürüme sırasında vücut ağırlığını topuk kemiği ve başparmak tabanı arasında ileri geri aktarabilecek taban arkı, görece kısalmış ve düzleşmiş ayak tarak kemikleri ve ayak ile kaval kemiği arasında güçlü ve dik bileğe sahip olmalıydı.
Ferhat Kaya
[Tüm yazıları]
Theodosius Dobzhansky 1961 yılında yazdığı Mankind Evolving; The Evolution of the Human Species (İnsanoğlu Evrimleşiyor; İnsan Türlerinin Evrimi) adlı eserinin önsözüne Einstein’dan bir alıntı ile başlar: “Deneyimleyebileceğimiz en güzel şey gizemli olandır… ve dünyadaki en bilinmez olan dahi bilinebilir.” Einstein’dan esinlenen Dobzhansky, insanoğlunun bir bütün olarak yani kültürü ve biyolojisi ile tarihöncesinin çok önemli bilinmezlikleri içerdiğini belirtir. İnsanoğluna ait bilinmezliklerin hatırı sayılır bir kısmı ise tarih öncesi yani kökeni ile ilgilidir. Dobzhansky, bilinmezliğin gölgesinde kalmış tarihimizin insan dışındaki canlıların ve birçok cansız ilişkilerin çalışılması ve incelenmesi ile aydınlatıldığını belirtir. İnsanın kökeni hakkındaki karanlığın üzerinde düşen bu aydınlığın projektörü Charles Darwin’in On the Origin of Species (Türlerin Kökeni) adlı eseridir. Benzer bir biçimde George Gaylord Simpson 1964 yılında yazdığı Biology and Man (Biyoloji ve İnsanoğlu) adlı eserinin “The Biological Nature of Man (İnsanoğlunun Biyolojik Doğası)” bölümüne Darwin’in 1871 yılında yayınlanan The Descent of Man (İnsanın Türeyişi) adlı kitabından bir alıntı ile başlar: “Çok sık ve emin bir biçimde insanoğlunun kökeninin asla bilinemeyeceği iddia edildi; ancak cahillik, bilgili olmaktan daha çok kendinden eminliğe yol açar.”
Ne yazık ki ülkemiz başta olmak üzere dünyanın diğer birçok ülkesinde “kendinden çok emin” politikacı, din adamı, sözde akademisyenler ve kimi yazarlar 21. yüzyılda biyolojik evrimsel değişimin olmadığını -19. yüzyıl ortalarındaki bilgi seviyesi ve anlayışı ile- kanıtlama çabasındalar. İnsanın kökenini sadece Yaratılış mitosuna atfederek, bilimin yöntemleri ile bilinemez olduğunu iddia ediyorlar. Hatta bu insanlar bir bilim merkezi olan Marmara Üniversitesi’nde “Bilim, Türler Arası Evrimi Neden Kabul Etmiyor?” temalı bir sempozyum düzenleyebilecek kadar kendilerinden eminler. Elbette kendilerinden bu kadar emin olan insanların da sempozyum düzenleme ve konuşma hakları demokratik olarak olmalı, zira ülkemizin içinde bulunduğu ileri demokraside bilim ölçütünün ve kalitesinin gerçek bilgi seviyesi olmadığı gün gibi ortada. Ayrıca sempozyum duyurusunda Yaratılış mitosunu “bilim, özgürlük, eşitlik, diyalektik, dogma ve ideoloji” kavramları kullanılarak “mağdur” retoriği ile haklı çıkarmaya çalışmalarının ucuz ve post-modern bir takiyeden başka bir şey olmadığı da gözden kaçmıyor. Bilim ve efsane arasındaki yegâne farkın “kanıt” olduğunu unutmadan dini hassasiyetleri ile hareket eden bu insanların en kısa zamanda kendilerinden bu kadar “emin” olmaktan “şüphe” etmeye başlamalarını umut ederek konuyu fazlaca dağıtmadan başlamak istiyorum.
Haile-Selassie ve ekibinin bulguları
Yohannes Haile-Selassie son 20 yıldır arazi çalışmalarını çoğunlukla Etiyopya’nın Afar bölgesinde periyodik olarak sürdürmekte. Ekibi ile birlikte 2000’li yılların başlarında Afar bölgesinde Western Margin (Batı Kenarı) lokalitesinde Ardipithecus kadabba’ya ait fosilleri bularak paleoantropoloji alanında önemli bir keşfe imza attı. Yaklaşık olarak 5,8 milyon yıl öncesine tarihlendirilen bu tür 1994 yılında keşfedilmiş olan Ardipithecus ramidus türünün atası olarak tanımlandı. Haile-Selassie, çalışmalarını bir süre bu lokalitede sürdürdükten sonra jeolojik olarak daha genç yaşta çökellerin bulunduğu Woranso-Mille bölgesinde araştırmalarını yoğunlaştırdı. Bu bölgede bulunan önemli lokalitelerden biri de 3,2-3,8 milyon yılları arasına tarihlendirilen Burtele. Haile-Selassie ve ekibi, Burtele lokalitesinden keşfedilmiş ayak iskeletinin bilimsel çalışmasını bir makale ile Nature dergisinin 29 Mart 2012 sayısında duyurdular. Bu lokalitenin radyometrik tarihlendirmesi 3,4 milyon yılı işaret ediyor. Haile-Selassie ve makalenin diğer yazarları ayak iskeletinin morfolojik farklılıklarından dolayı çağdaşı olan Australopithecus afarensis’ten biyomekanik olarak daha farklı bir dik yürüme biçimine sahip olduğunu ileri sürdüler. Ayak başparmağının diğer parmaklardan yana doğru (...)
Yazının tamamını okumak için oturum açmanız gerekmektedir...
E-abone olarak Bilim ve Gelecek'in tamamına online erişmek için lütfen tıklayınız
Burtele Hominidi ve adımlarımızın kökeni
İnsan evriminde kaç farklı dik yürüme hareket biçimi vardı ve insan soyuna direk atalık eden tür nasıl bir ayak morfolojisine sahipti? Mevcut fosil kanıtlara göre insan evriminde kabaca 4 farklı ayak morfolojisinden söz edebiliyoruz: Şempanze ve insanın ortak atasının ayak morfolojisi (şempanze benzeri), Ardipithecus’unki (erken hominidler), Australopithecus’larınki ve son olarak bizim yani Homo cinsinin ayak morfolojisi. Bunlar içinde insan soyuna atalık eden hominidin ayak morfolojisi, dik yürüme sırasında vücut ağırlığını taşıyabilecek büyüklükte ve güçte topuk kemiği, yürüme sırasında vücut ağırlığını topuk kemiği ve başparmak tabanı arasında ileri geri aktarabilecek taban arkı, görece kısalmış ve düzleşmiş ayak tarak kemikleri ve ayak ile kaval kemiği arasında güçlü ve dik bileğe sahip olmalıydı.
Ferhat Kaya
[Tüm yazıları]
Theodosius Dobzhansky 1961 yılında yazdığı Mankind Evolving; The Evolution of the Human Species (İnsanoğlu Evrimleşiyor; İnsan Türlerinin Evrimi) adlı eserinin önsözüne Einstein’dan bir alıntı ile başlar: “Deneyimleyebileceğimiz en güzel şey gizemli olandır… ve dünyadaki en bilinmez olan dahi bilinebilir.” Einstein’dan esinlenen Dobzhansky, insanoğlunun bir bütün olarak yani kültürü ve biyolojisi ile tarihöncesinin çok önemli bilinmezlikleri içerdiğini belirtir. İnsanoğluna ait bilinmezliklerin hatırı sayılır bir kısmı ise tarih öncesi yani kökeni ile ilgilidir. Dobzhansky, bilinmezliğin gölgesinde kalmış tarihimizin insan dışındaki canlıların ve birçok cansız ilişkilerin çalışılması ve incelenmesi ile aydınlatıldığını belirtir. İnsanın kökeni hakkındaki karanlığın üzerinde düşen bu aydınlığın projektörü Charles Darwin’in On the Origin of Species (Türlerin Kökeni) adlı eseridir. Benzer bir biçimde George Gaylord Simpson 1964 yılında yazdığı Biology and Man (Biyoloji ve İnsanoğlu) adlı eserinin “The Biological Nature of Man (İnsanoğlunun Biyolojik Doğası)” bölümüne Darwin’in 1871 yılında yayınlanan The Descent of Man (İnsanın Türeyişi) adlı kitabından bir alıntı ile başlar: “Çok sık ve emin bir biçimde insanoğlunun kökeninin asla bilinemeyeceği iddia edildi; ancak cahillik, bilgili olmaktan daha çok kendinden eminliğe yol açar.”
Ne yazık ki ülkemiz başta olmak üzere dünyanın diğer birçok ülkesinde “kendinden çok emin” politikacı, din adamı, sözde akademisyenler ve kimi yazarlar 21. yüzyılda biyolojik evrimsel değişimin olmadığını -19. yüzyıl ortalarındaki bilgi seviyesi ve anlayışı ile- kanıtlama çabasındalar. İnsanın kökenini sadece Yaratılış mitosuna atfederek, bilimin yöntemleri ile bilinemez olduğunu iddia ediyorlar. Hatta bu insanlar bir bilim merkezi olan Marmara Üniversitesi’nde “Bilim, Türler Arası Evrimi Neden Kabul Etmiyor?” temalı bir sempozyum düzenleyebilecek kadar kendilerinden eminler. Elbette kendilerinden bu kadar emin olan insanların da sempozyum düzenleme ve konuşma hakları demokratik olarak olmalı, zira ülkemizin içinde bulunduğu ileri demokraside bilim ölçütünün ve kalitesinin gerçek bilgi seviyesi olmadığı gün gibi ortada. Ayrıca sempozyum duyurusunda Yaratılış mitosunu “bilim, özgürlük, eşitlik, diyalektik, dogma ve ideoloji” kavramları kullanılarak “mağdur” retoriği ile haklı çıkarmaya çalışmalarının ucuz ve post-modern bir takiyeden başka bir şey olmadığı da gözden kaçmıyor. Bilim ve efsane arasındaki yegâne farkın “kanıt” olduğunu unutmadan dini hassasiyetleri ile hareket eden bu insanların en kısa zamanda kendilerinden bu kadar “emin” olmaktan “şüphe” etmeye başlamalarını umut ederek konuyu fazlaca dağıtmadan başlamak istiyorum.
Haile-Selassie ve ekibinin bulguları
Yohannes Haile-Selassie son 20 yıldır arazi çalışmalarını çoğunlukla Etiyopya’nın Afar bölgesinde periyodik olarak sürdürmekte. Ekibi ile birlikte 2000’li yılların başlarında Afar bölgesinde Western Margin (Batı Kenarı) lokalitesinde Ardipithecus kadabba’ya ait fosilleri bularak paleoantropoloji alanında önemli bir keşfe imza attı. Yaklaşık olarak 5,8 milyon yıl öncesine tarihlendirilen bu tür 1994 yılında keşfedilmiş olan Ardipithecus ramidus türünün atası olarak tanımlandı. Haile-Selassie, çalışmalarını bir süre bu lokalitede sürdürdükten sonra jeolojik olarak daha genç yaşta çökellerin bulunduğu Woranso-Mille bölgesinde araştırmalarını yoğunlaştırdı. Bu bölgede bulunan önemli lokalitelerden biri de 3,2-3,8 milyon yılları arasına tarihlendirilen Burtele. Haile-Selassie ve ekibi, Burtele lokalitesinden keşfedilmiş ayak iskeletinin bilimsel çalışmasını bir makale ile Nature dergisinin 29 Mart 2012 sayısında duyurdular. Bu lokalitenin radyometrik tarihlendirmesi 3,4 milyon yılı işaret ediyor. Haile-Selassie ve makalenin diğer yazarları ayak iskeletinin morfolojik farklılıklarından dolayı çağdaşı olan Australopithecus afarensis’ten biyomekanik olarak daha farklı bir dik yürüme biçimine sahip olduğunu ileri sürdüler. Ayak başparmağının diğer parmaklardan yana doğru (...)
Yazının tamamını okumak için oturum açmanız gerekmektedir...
E-abone olarak Bilim ve Gelecek'in tamamına online erişmek için lütfen tıklayınız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
INSANIN EVRIMI-YORUM