Kendi türümüz olan Homo
sapiens’in evrimsel tarihini öğrenmenin ve anlamanın en önemli yollarından biri
de kendi genetik bilgimizi en yakın akrabalarımız olan insansı maymunlar
(şempanze, goril ve orangutan) ile karşılaştırmaktır. Bununla birlikte
atalarımız evrimsel olarak insansı maymunlardan büyük olasılıkla 6 milyon yıl
önce ayrıştılar. Bu nedenle insansı maymunlar görece uzak akrabalarımız
sayılır. Kendi evrimsel tarihimizin jeolojik zamanlar içerisinde saklı olan
bilinmeyenlerini aydınlatmanın en kesin yolu ise kendi morfolojik ve anatomik özelliklerimizi
bizlere evrimsel olarak daha yakın olan atalarımızınki ile karşılaştırmak,
hatta bu fosil atalarımızın kalıntılarından atasal DNA elde etmek mümkün ise
genetik bilgimizi de karşılaştırmaktır. DNA materyali kemik içerisinde çok uzun
dönemler korunabilse de –donma gibi özel koşullar haricinde- DNA’sı korunmuş en
eski insan atası fosili yaklaşık olarak 400 bin yaşında.
Bu tarihten günümüze
özellikle Neandertal fosillerinden elde edilen genetik bilgi -kaldı ki Neandertallerin
bütün genom dizilimini öğrenmiş durumdayız- bizlere atalarımız ile olan
evrimsel ilişkilerimiz ve bizden farklı olarak kaç farklı insan türünün bugüne
kadar yaşadığı hakkında önemli bilgiler veriyor. İlk Neandertal DNA’sı 1997
yılında Svente Pääbo ve ekibi tarafından elde edilmişti. Ardından 2000 yılında
Mezmaiskaya (Rusya), Vindija (Hırvatistan); 2004 yılında Engis (Belçika), Le Chapelle-aux-Saints
ve La Rochers-de-Villeneuve (Fransa); 2005, 2006 ve 2011 yıllarında El Sidron
(İspanya); 2006 yılında Monti Lessini (İtalya) ve Scladina (Belçika); 2007
yılında Teşik Taş (Özbekistan) ve Okladnivok (Rusya); ve 2012 yılında Valdegoba
(İspanya) lokalitelerinden bulunan Neandertal fosillerinden elde edilen DNA
bilgisi bütün Neandertal genomuna sahip olmamızı sağladı. Genel olarak elde
edilen Neandertal genetik bilgisinden öğrendiğimiz en önemli veri onların çok
düşük genetik çeşitliliğe sahip olduğunu öğrenmek oldu. Ayrıca genetik bilginin
yanında arkeolojik ve antropolojik kanıtlar da onların küçük gruplar halinde
yaşadığını gösteriyordu. Neandertaller hakkında öğrendiğimiz diğer önemli bir
bilgi ise onların bizler gibi kompleks seslerden oluşan bir konuşma diline
sahip olmadığı oldu. Araştırmacılar Neandertallerden elde edilen genetik bilgi
ile bizimkini karşılatırarak konuşma yeteneğimizi düzenleyen FOXP2 genlerinde
farklılıklar olduğunu gözlemlediler.
2010 yılında
Neandertallerin bütün genom dizilimini öğrenmemizin yanısıra ayrıca Altay
dağlarında bulunan Denisova mağarasında keşfedilen ve Denisova insanı olarak
adlandırılan farklı bir insan türünün de Neandertal ve modern insan ile
birlikte aynı dönemlerde ve yakın coğrafyalarda yaşadığını öğrendik. Denisova
insanının parmak kemiğinden elde edilen genetik bilgi bu insanının atasının
Neandertal ve modern insanın ortak atasından yaklaşık bir milyon yıl önce
ayrıştığını gösteriyor.
Genel olarak bizlerin,
yani anatomik olarak modern insanın genetik bilgisi Neandertal ile
karşılaştırılınca Afrikalı olmayan modern insanların Sahara-altı Afrikalılara
göre Neandertaller ile yüzde bir ve dört arasında daha fazla genetik benzerlik
paylaştığı ortaya çıktı. Bununla birlikte günümüz Melanezyalıların genetik
yapılarının dünyanın diğer kısmında yaşayanlarına göre Denisova insanın ile
yüzde dört ve altı oranlarında daha fazla benzerlik paylaştığı da görüldü. Bu
bulgular Neandertallerin Sahara-altı Afrikalıların ataları dışında özellikle
Avrasyalı modern insanlar ile genetik olarak melezleştiğini, hatta Denisova
insanı ile daha fazla benzerlikler paylaşan Güneydoğu Asyalıların ataların ile
daha fazla genetik melezleşmenin gerçekletiğini de göstermiş oldu.
Yazının buraya kadar
okuduğunuz kısmında paleogenetik çalışmaların bizlere hepimizin, özellikle de
Avrasyalıların küçük de olsa bir miktar Neandertal genleri taşıdığımızı
kanıtladığına şahit oldunuz (daha fazla bilgi için: Hepimiz biraz Neandertaliz,
Bilim ve Gelecek, sayı 121). Ancak Neandertaller ve modern insan arasında
gerçekleşen melezleşme genetik çalışmalar ile kanıtlanmış görünse de morfolojik
olarak bu melezleşmenin gerçekleştiğini gösteren güçlü bir fosil ya da kültürel
kanıt henüz bulunamamıştı. Bu anlamda 2015 yılı önemli Neanderthal haberlerleri
ile başladı. Bu haberlerden ilki Neandertal ve modern insan melezleşmesini
morfolojik kanıtlarını sunuyor. Araştırmacılar İsrail’de Manot mağarasında (Figür
1) Uranyum-Toryum tarıhlendirmesine göre 55 bin yıl öncesine tarihlendirilen
seviyede bir kafatası parçası (kafadamı) (Figür 2) keşfettiler. Kafatasının
morfolojik özellikleri –özellikle de oksipital olarak adlandıran ard kafa
kemiği morfolojisi- 50 bin yıl önce Avrupa’da bulunmuş modern insanlarınkine
benziyor. Bu tarihler, 60 bin ile 40 bin yıllar arası anatomik olarka modern
insanın Afrika’dan Avrasya’ya göç ettiği zaman aralığı. 55 bin yıl öncesine
tarihlendirilen ve Neandertal ve modern insan arası özellikler taşıyan bu fosil
bize atalarımızın daha soğuk ve çetin iklim koşullarının egemen olduğu kuzey
topraklarına (Avrupa ve Asyanın kuzeyi) göç etmeden önce Neandertaller ile
Levant bölgesinde kaşılaştığı ve melezleştiğini gösteriyor. Böylece ilk kez
Afrika’dan Levant’a göç eden atalarımız burda Neandertaller ile melezleşerek
gerekli genetik ve mikrobiyolojik (faydalı bakteriler) donanımı edinerek
evrimsle anlamda daha güçlü ve dayanıklı bireyler olarak kuzeye göç ettiler.
Figür 1. Manot
Mağarasının coğrafik lokasyonu (Hershkovitz ve diğ. 2015)
Figür 2. Manot
Mağarasında keşfedilen kafatasının (a) üstten, (b) yandan, (c) önden ve (d)
arkadan görünümleri.
Tel Aviv
Üniversitesi’nden ve makalenin ilk yazarı olan araştırmacı Israel Hershkovitz
“kafatasının yüz ve çene bölgesi olmaması büyük şanssızlık, ancak sadece
kafadamının bulunması bile büyük bir keşif olmasına yetiyor. Anatomik olarak
modern, özellikle Avrupalı Cro-Magnon insanına benziyor, ancak yine de bazı
ilkin Afrikali morfolojik özelliklerini de koruyor. Muhteşem! Bu bugüne kadar
bulunmuş Afrika ve Avrupa arasındaki evrimsel bağlantıyı kuran ilk keşif.”
şeklindeki yorumları ile kesif hakkındaki düşüncelerini belirtiyor. Ayrıca bu
keşfin 60 bin yıl önce Afrika’dan Avrasya’ya göçe başlayan atalarımızın 55 bin
yıl önce Manot mağarasında Neandertaller ile karşılatığı ve melezleştiğine dair
kanıt olan tek adayın bu fosil olduğunu ileri sürüyor. Morfolojik olarak doğru,
ancak DNA bilgilerinin elde edilmesi bu savı doğrular. Afirka Merkezli modern
insanın kökeni savının babası ünlü paleoantropolog Chris Strinder'da
Hershkovitz’e katılarak bu keşfin önemli bir aday olabileceğini belirtiyor.
Neandertal akrabalarımız
hakkında yayınlanan diğer bir çalışma ise onların ekoloji ve diyeti ile ilgili.
Bugüne kadar Neandertalleri diyetlerinde hayvansal besinlerin yani etin egemen
yiyecek olduğunu düşündük. Ancak American Journal of Physical Anthropology
dergisinde Fiorenza ve diğerleri tarafından yayınlanan çalışmada
Neandertallerin bilinenin aksine diyetlerine önemli ölçüde bitkisel besinler de
katmış olmaları gerektiğini vurguluyor. Bunun nedeni ise hayvansal besinlerden
elde edeceğimiz hayvansal proteinin fiziksel bir limiti olması; aşırı miktarda
alınan hayvansal protein özellikle hamile kadınlar ve yeni doğan bebekler de
tehlikeli olabiliyor. Bu tehlikeden dolayı yani et-merkezli protein
zehirlenmesini önlemek için Neandertaller diyetlerine alternatif besin
kaynakları katmış olmalıydılar ki bu da muhtemelen çeşitli bitkisel besinler
olmalıydı. Bununla birlikte yine bu yılın başlarında yayınlanan Geof Smith
imzalı makale ise zooarkelojik kanıtlara göre Neandertallerin özellikle
megafauna olarak bildiğimiz mamut, fil ve gergedan gibi memeli türlerinden
oluşan hayvanları avlayarak beslendiğini ileri sürüyor.
Kaynaklar
Hershkovitz ve diğ., 2015. Levantine
cranium from Manot Cave (Israel) foreshadows the first European modern humans.
Nature, 28 Ocak 2015. doi:10.1038/nature14134
Fiorenza
ve diğ., 2015. To meat or not to meat? New Perspective on Nenaderthal Ecology.
AJPA, Yearbook of Physical Anthropology. 156, 43–71.
Smith,
G., 2015. Neanderthal megafaunal exploitaition in Western Europe and its
dietary implications: A contextual reassessment of La Cotte de St Brelade
(Jersey). Journal of Human Evolution, 78, 181–201.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
INSANIN EVRIMI-YORUM