Sizlere Leakey'lerin ziyareti ve konuşmalarının özetini detaylı bir biçimde yazacağım sözünü vermiştim. Sözümü tutuyorum, ancak geç kalışımın bazı nedenleri var. Bir çoğunuzun duyduğu gibi İstanbul'da arkadaşlarını tacizcilerden korumaya çalışan Bahadır Grammeşin, bir öğretmen, gözleri öfke ve nefretle körelmiş barbarlar tarafından katledildi. Bahadır universiteden çok sevdiğim sınıf arkadaşım Başak'ın kardeşiydi, onu birkaç kez görmüştüm, çok efendi, hayat dolu, kendini mesleğine ve daha güzel bir Türkiye için mücadeleye adamış biriydi. Namussuzların, tacizcilerin, tecavüzcülerin ve hırsızların iyi ve dürüst olan insanlardan daha cüretkar, daha güçlü ve kuvvetli olduğu bir ülke var karşımızda. Ülke politikalarının ve yönetim biçiminin bunda payı olmadığını düşünüyorsanız çok yanlıyorsunuz. Kadına, çocuğa, doğaya ve kendisi gibi olmayana nefret ve öfke dolu şiddeti meşrulaştıran bir sistemin payı olmadığını düşünmek saflık olur. Bahadır'ın katil zanlısının avukatı Istanbul'dan MHP milletvekili adayıymış ve ayrıca Gaziantep emniyeti Bahadır'ın öldürülme anını gösteren videoyu Antep'te aktif olan sol gruplardan yakaladıkları gençlere bir tehdit olarak izlettiriyorlarmış. Bütün bunlar aslında olayın çok basit bir bar tartışmasından dolayı öfkelenip arkadaşlarımıza saldıran barbarların işi olmadığını düşündürüyor.
Bahadır...
Bahadır artık aramızda değil, barbarlar Özgecanı aldıkları gibi aramızdan Başakçığımın güzel kardeşini ondan ve ailesinden, bizden ve ülkemizden aldılar. Işıklar içinde yatsın, yıldızlar yoldaşın olsun Bahadırcım seni unutmayacağız. Tacizcilere karşı arkadaşlarını savunan onurlu ve yürekli duruşunun sorumluluğunu taşıyacağız, iyi ve namuslu insanların güçlü olduğu daha güzel bir Türkiye mücadeleni sürdüreceğiz. Elbette Bahadır ilk kaybettiğimiz dostumuz değil, Gezi direnişinde katledilenler, Uğur Kaymaz gibi küçücük çocukların bedenine yaşından daha çok mermi sığdıranları, Roboskide köylüleri, Soma'da maden işçilerini de unutmadık. Devlet terörü ve tecavüzcü yobazlığın beslendiği kaynak aynı bataklık, faşizm ve kötülük, nefret. O bataklığı hep birlikte kurutacağız, üzerimize düşen iyi ve duyarlı insan olma sorumluluğundan vazgeçmeden kötülüğü yeneceğiz. Neden burda yani bir popüler bilim sayfasında buna değindiğimi merak ediyorsanız onu da söyleyim: Türkiye'de uluslararası standartlarda ve kalitede bilim eğitimi olmayışı ve hatta evrim kuramının dersliklerde ve ders kitaplarında sansürlenmesinin kaynağı olan sistematik cahillik ve yobazlık da işte yukarda bahsettiğim insan katledenlerinki ile aynı bataklıkta ürüyor, çoğalıyor ve büyüyor. O nedenle yaşamın bütün alanlarında, bilim, eğitim, sanat, kültür, politika ve üretim gibi ana arterlerinin üzerindeki baskılara karşı ortak bir mücadele vereceğiz, elbirliği ile üzerimize çökmüş olan bu kötülük ve sevgizilik kayasını itip uçurumdan aşağı yuvarlayacağız, az kaldı, mücadeleye devam.
Şimdi konumuza geri dönebiliriz.
Helsinki'de son iki hafta tam bir paleoantropoloji ve insan evrimi çalışmaları şöleni şeklinde geçti. Bu şölenin mimarı olan Mikael Fortelius'a sonsuz teşekkürler, ayrıca bu süreçte bana gerek misafirlerimizin ağırlanmaları gerekse de konuşmaların organizasyonu hakkında sorumluluk verip konuşmacılar ile yakından tanışma ve konuşma fırsatı verdiği içinde teşekkür etmek istiyorum. Geçen hafta, Leakey'lerden önce, yine dünyaca ünlü paleoantropolog Bernard Wood bölümümüzü ziyaret etti. Ayrıca "Understanding human in their early context" temalı bir sempozyumda konuşma yaptı. Bu sempozyumda Bernard Wood'un yanısıra Mikael Fortelius, Lars Werdelin, Jukka Jernval, Petri Pellika da konusmalar yapti. Wood'un konuşmasını şu şekilde özetleyebiliriz: İnsan evrimi çalışmalarında 1900'lü yıllarından ortalarından itibaren günümüze kadar en dikkat çeken değişimin insan atası fosillerinde tür sayısındaki artışın göze çarpması, yani soy ağacımızdaki dalların artması.
Bernard Wood Helsinki'ye kadar gelmiş, bir fotoğraf çektirip popülizmin coşkusunu yaşamadan yapamadım.
Wood konuşmasının başlangıcında 1963 yılında insan atalarına ait fosil buluntuların sayısı ve insanın soyağacı ile bugünkü durumu karşılaştırdı. Yukarıda onun slaytlarından çektiğim fotoğrafları (onun sözlü izni ile) ekledim. 1963 yılında durum oldukça basit, erken insan atalarından sadece Australopithecus africanus biliniyor, slaytın sağ tarafında ise soyağacımızda farklı bir evrimsel çizgiyi oluşturan (kırmızı renkte) iri yapılı Paranthropuslar var, erken insanlardan ise sadece Homo habilis (açık mavi renk) biliniyor, koyu mavi renkteki barlar ile bizim cinsimiz yani Homo temsil edilmiş, en soldaki kırmızı bar ise modern Homo sapiens yani bizler. Sağdaki slaytta ise daha karmaşık bir tablo gürnüyor, özellikle barların sayısındaki artış dikkat çekici. Bu artış aynı zamanda tür sayısında da bir artışı gösteriyor. 1960'lı yıllarda birkaç tür ile temsil edilen soyağacımızda dalların arttığını ve insanın tek bir evrimsel çizgiden değil daha karmaşık dallardan oluşan bir kökene sahip olduğunu görüyoruz. Daha önce ancak 3 milyon yıl kadar geriye giden evrimsel kökenimiz (dik yürümenin kökeni) bugün neredeyse 7 milyon yıl kadar geriye gidiyor. Wood'un günümüz bilgileri ve kendi gençliğindeki bilgi düzeyi karşılaştırması dışında değindiği önemli bir nokta ise yumuşak dokulardan elde edebileceğimiz evrimsel bilgiler üzerineydi. Bildiğiniz gibi paleontolojik çalışmalarda fosiller üzerinde yapılan morfolojik çalışmalar çoğunlukla fosilleşmiş kemiğin anatomisi ve morfolojisi temel alınarak yapılır, taksonomi ve sistematik bu karkaterler baz alınarak kurulur. Wood, kas anatomisi gibi yumuşak dokuların bu tür çalışmalarda oynayabileceği rolün öneminden de bahsetti, hatta bu konu hakkında bir projeleri olduğunu da ekledi. Amacı yaşayan primatların ve insanların kas anatomilerini incleyerek ortaya çıkan verilerden fosil türlere yönelik çıkarımlar yapmak ve bunun evrimsel soyağaçlarının kurulmasında faydası olup olmayacağını irdelemek. Bekleyip göreceğiz.
Richard Leakey'nin konuşması,
Richard ve Meave Leakey'i kaldıkları otelden saat 16:30 gibi aldıktan sonra konuşmanın yapılacağı Helsinki Üniversitesinin Great Hall'una doğru yola çıktık. Bundan önce Helsinki Üniversitesi gazetesinden bir gazeteci onunla röportaj yaptı. Röportaj soruları daha çok insan evrimi hakkında genel sorualrdı, ancak Kenyaida vahşi yaşamı koruma sorunları hakkında da sorular geldi. Richard Kenya Vahşi Yaşamı Koruma derneği başkanı aynı zamanda ve bu alanda da çok aktif.
Saat 17:00 gibi kokteyl başladı, bu arada Richard ve Meave Finlandiya'nın ileri gelenleri ile sohbetler etti. Bu arada kokteyl alanı yavaş yavaş dolmaya başladı. Saat 18:00'e doğru yaklaşırken salonun kapıları açıldı, koridor tamamı ile doluydu.
Ardından gelenler koltuklarına yerleştiler. Finlandiya'da güzel olan geleneklerden biri de protokol olmayışı, yani konuşmaya gelen rektör, dekan, ya da prof takımı ve hatta ülkenin eski başkanı bile ancak buldukları yere oturdular, onlara ayrılmış özel bir yere değil, zaten eğer birebir tanımıyorsanız kimin rektör, kimin dekan, kimin ülkenin eski başkanı olduğunu anlamak da mümkün değil. Kültür farkı deyip bir iç çektik elbette. Koltuklar tamamen doldu, 4 yaşındaki küçük kızım Ella Jiyan ve eşim Anna da kendilerine oturacak bir yer bulabildiler.Bu arada ben ve birkaç arkadaşım da Richard ve Meave'in kalabalığı aşarak salona sağ salim ulaşmasını ve yerlerini almalarını sağladık.
Üstteki fotoda salonun panoramik daha doğrusu iki fotoğrafın birleştirilmiş halini görüyorsunuz, bir de üst katta balkon bölümlerde oturan dinleyiciler vardı. Mikael Fortelius (altta) güzel ve nazik bir tanıtım konuşması ile Richard Leakey'yi konuşmasını yapmak üzere davet etti.
Richard Leakey, 19 Aralık 1944 yılında Louıs ve Mary'nin ikinci oğulları olarak dünyaya gelir. Richard, Leakey ailesinde doğmanın bir getirisi olarak ilk elden inanılmaz bir pratik deneyime sahip olarak ve mirası geliştirerek büyür. Kenya Ulusal Müzesinin, Kenya Yaban Hayatı Servisi ve Turkana Arazi İstasyonunu gibi kuruluşların yöneticisidir aynı zamanda. Sizlere bu yaşayan tarihin neler anlattığını hatırladığım kadarı ile yazmaya çalışacağım.
Richard sözlerine çocukluğundan bugüne kadar yaşamının geçtiği ve vatandaşı olduğu Kenya'yı anlatarak başladı. Kenya'daki güncel politik ve özellikle yaban hayatı koruma mücadelesini vurguladı. Bu konuda Çinlilerin özellikle fildişi ve diğer bazı yaban hayvanlarından yaptıkları ilaçlara karşı olan geleneksel ilgisi ve ödedikleri muazzam paraların bu katliamı sürdürdüğünü belirtti. Bu tür ilginin market değeri oluşturduğu ve bununla başetmek için uluslararası bir duyarlılığının ve baskının oluşmasının öneminden bahsetti. Salt duyarlılığın yeterli olmayacağını, yaban hayatı ticaretinin son bulmadığı sürece bu cnalıları katliamdan kurtarmanın mümkün olmayacağını da ekledi. Richard insan evrimi hakkında konuşmaya davet edilmiş olduğunu ancak bugün insanlığın sorunlarının insan evrimi ve doğada insanın varoluş tarihi ile birebir alakalı olduğunu söyledi. İnsanın evriminin salt biyolojik olarak değil, moral ve ahlaki boyutlarıyla da tartışılması gerektiği, bu nedenle insan evrimini ve genel olarak evrim kuramını sadece din-bilim tartışmalarına indirgemenin günümüzün yaşamsal sorunları olan ekolojik kriz, yaban hayatın korunması, dengesiz ve plansız ekonomik büyüme gibi tehlikeleri ıskalamamıza ve görmezden gelememize neden olduğuna işaret etti. İnsan olmanın moral ve ahlaki boyutlarının sadece doğaya ve yaban hayata karşı değil kendi türüne karşı da içler acısı bir durumda olduğunu, bunların birbirinden bağımsız olmadığını ve bizlerin bunun üzerine yoğunlaşmamız gerektiğini önerdi.1989 yılından bugüne Kenya Yaban Hayatı Servisinin yöneticiliğini yapan Richard, özellikle fil ve gergadanların korunmasına yönelik önemli adımlar atmış ve doğal park sistemini yeniden organize ederek yaban hayatın korunmasına güclendirmeye çalışmıştır. Bu görevi üstlendiğinden beridir insan evrimi çalışmalarına yeterli zaman ayrıamamıştır. 1993 yılında geçirdiği uçak kazasında iki bacağının dizlerinden itibaren alt kısımlarını kaybetmesi de bunda çok etkili olmuştur. Richard bu kazanın özellikle fildişi avcılarının ve yaban hayatı düşmanlarının bir sabotajı olduğuna inanıyor, ancak kanıtlar bulunamamış. Takip eden yıllarda Richard Kenya'nın politik işleri ile ilgileniyor ve bu ilgisinin artması ile bir muhalefet partisinden Kenya parlementosuna milletvekili olarak giriyor.
İnsan evrimi ile konuşmasını geçtiğinde elbette ailesinden söz ederek işle başladı. Louis ve Mary Leakey gibi bir ailenin çocuğu olmanın deneyimlerinden bahsetti. Zor bir çocukluğu olduğunu hep birlikte ondan dinledik. Anne baba sevgisi, ilgisi, sağlıklı su ve sağlık servisi gibi eksikliklerle, Kenya'da sürekli arazi ortamında yaşamak ve büyümek zorunda kalan bir çocuğu hayal etmemizi söyledi. Bir keresinde henüz 5 yaşındayken babası ve annesi fosil bulmak için kazı yaptıkları sırada onlardan kendisine biraz ilgi göstermesini beklerken babasının ona "kapa çeneni Richard! Git kendi kemiğini bul ve oyna" dediğini anlattı. Bunun üzerine yakınlarda bir yerde 5 yaşında bir çocuk olarak kendi kendine kazı yapmaya başladığını ve tesadüfen bir fosil buluduğunu ve onu çıkarmaya çalışırken babasının gelip baktığını ve fosilin bir insna atasına ait olduğunu anladığında babasının ona "çekil bakim, sen daha 5 yaşında çocuksun çıkaramazsın" deyip fosiline el koyduğunu ve ciddi rekabetin daha o yıllarda başladığını güzel espirileri ile paylaştı.
15-16 yaşlarına geldiğinde aktif olarak insan evrimi çalışmalarına katıldığını, hatta kendi projelerini yapmaya başladığını anlattı. Ancak bu dönemlerde teknolojik olarak bugün kullandığımız tarihlendirme yöntemlerinin olmayışının yanlış yorumlara yol açtıüından bahsetti. Ayrıca Louis Leakey'nin onun arazi ve kamp organizasyonu, lojistik kaynakları hazırlama ve organize etme yeteneğinden dolayı projeleri idare etmesi için görevlendirdiğini söyledi ve bundan çok gurur duyduğunu belirtti. Ancak o kadar ağır ve yoğun iş gücüne yani bir projenin bütün angarya işlerini hallettikten sonra yapılan bilimsel yayınların sadece teşekkür kısmında "Richard'a lojistik kaynakları sağladığını için teşekkürler" cümlesi ile anıldıktan sonra kafasına bişilerin dank ettiğini söyledi. Bu kadar emek verip yazar olarak bile yer almamak zoruna gitmişti. O da isyan bayrağını çekip kendi araştırma projesini yapmaya karar vermiş ve o günden bugüne özellikle Meave ile evlendikten sonra onun da desteği ile dev keşiflere ve çalışmalara imza attı. Kurduğu arazi istasyonu ile birçok bilim insanına çalışma ortamı sağladı, ayrıca çevredeki yaban hayatın korunmasına öncülük etti, bölgede yaşayan birçok insana iş ortamı sağladı.
1968 yılında Richard, Turkana Gölü'nün doğusunda bulunan Koobi Fora bölgesinde araştırmalarına başlar. Ayrıca Turkana Gölü'nün batısında da araştırmalarını sürdürür. Bu arazi çalışmaları sırasında dünyaca ünlü Kenyalı fosil kaşifi Kamoya Kimeu ona yardımcı olur. Taş aletler gibi birçok arkeolojik buluntulaırn yanı sıra Richard Leakey'nin yapmış olduğu en ünlü keşiflerden biri 1.6 milyon yıl öncesine tarihlendirilen Turkana Boy adı ile bildiğimiz Homo erectus bireyidir. Bu fosil bugüne kadar bilinen bütüne en yakın erken insan fosilidir. Bunun dışında Richard, Homo habilis gibi erken insan türleri ve iri yapılı Australopithecuslar olarak bildiğimiz Paranthropus boisei ve Paranthropus aethiopicus türlerinin fosillerini de keşfetmiştir. Richard, bu önemli fosillerin keşif anlarını ve bu süreçlerde başlarından geçen olaylar ile tarihi anılar olarak anlattı. Richard konuşmasının sonunda Angelina Jolie'nın onun hayatı hakkında film yapmasını bu yağına rağmen halen çekici bir erkek olmayı başarabildiğime şaşardım gibi bir espiri ile bağladı. Ancak bizler hepimiz onun yaşamının ve ödediği bedellerin gerçekten bir film konusu olabilecek öneme ve değere sahip olduğunu biliyoruz. Konuşmasını bitirdikten sonra bazı sorular geldi, bu sorular içinde Yaratılışçılık ve evrim kuramı arasında süren tartışmalar hakkında fikri soruldu. Richard, dinin bilimle karşılaştırılmasının son derece aptalca olduğunu, ve bunu çok çılgınca bulduğunu söyledi. Bunun üzerine zaman zaman düşündüğünü, ancak kafasının Tanrı'nın kadını erkeğin kaburga kemiğinden yarattığı iddiasına inanmakta güçlük çektiğini, eğer böyle olsaydı bütün erkeklerin bir kaburgasının eksik olması gerektiğini ancak durumun böyle olmadığı erkeklerin ve kadınların aynı sayıda kaburgaya sahip olduğunu, hatta birçok primat türünün de bizimle aynı sayıda kaburgaya sahip olduğunu söyledi. Ancak bu konuda üzerinde biraz daha düşününce, bütün memelilerde olup da insanın erkek bireylerinde olmayan bir kemik olduğunun aklına gelmesi ile fikirlerinin değiştiğini söyledi. Bu kemiğin ne olduğunu bilen var mı diye sordu hepimize, kimseden ses çıkmadı, kimsenin aklına birşey gelmedi. Richard dayanamadı ve söyledi, neredeyse bütün memelilerin erkek bireylerinde olan ama sadece insanın erkek bireylerinde olmayan ve Tanrı'nın bizden alarak kadını yaratmış olabileceği, yani kadınların bizden aldığı kemik baculum'dur, yani penis kemiği :). Evet muhtemelen Tanrı kadını erkeğin penis kemiğinden yarattı ve o günden beridir kadına organik bir biçimde bağlıyız, bağlı olduğumuz nokta ise maalesef çoğunlukla iskeletimizde eksik olan o kemiğin olduğu bölgeden. Richard, bu espiri ile solanu gülmekten kırdı geçirdi. Aslında bu espiri ile Richard, dinin bilimle karşılaştırılmasının bir bilim insanının beyninde açabileceği sorunları gösterdi, bilim insanın dini ya da farklı mitolojik inanışardan sıyrılmış, özgür düşünen ve çalışmalarını bu tür baskılar altında kalmadan sürdürmesi gereken insandır. Dinin bu anlamda sorgulanamaz olduğu, sorgulandığı zaman bu tür komik sonuçların ortaya çıkabileceği o nedenle bilimin sınırları dışında kalması gerektiği ve duygusal, manevi ve moral değerlerin insan ve doğa hakları yararına kullanılması gerektiğini vurguladı. Ancak dinin henüz insan haklarının ve yaban hayatın korunmasında aktif rol aldığınıö din adamlarının bu konular üzerinde yeterince hassasiyet göstermedişini de ekledi. Ayrıca özel sohbetlerimiz sırasında da bunları vurguladı.
Ertesi gün Meave Leakey özellikle Turkana Havzası Enstitüsünde yapılan çalışmaları içeren özel bir konuşma yaptı. Enstitüde paleontoloji, paleoantropoloji, arkeoloji, jeoloji, coğrafya, sosyal antropoloji, biyoloji ve koruma biyolojisi gibi bir çok farklı disiplinden bilim insanlarının birlikte çalışıyor olduğunu görmek inanılmaz güzeldi. Tarihöncesi, günümüz ve geleceği birleştiren bir perspektif.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar, zaman zaman hatırladığım ilginç noktalar üzerinden de yazmaya çalışacağım. Umarım bu konuşmaya katılma şansı olmayan sizlerin merakınızı bu yazı birazcık da olsa giderebilmiştir.
Selamlar,sevgiler!
ferhat.
Bahadır...
Bahadır artık aramızda değil, barbarlar Özgecanı aldıkları gibi aramızdan Başakçığımın güzel kardeşini ondan ve ailesinden, bizden ve ülkemizden aldılar. Işıklar içinde yatsın, yıldızlar yoldaşın olsun Bahadırcım seni unutmayacağız. Tacizcilere karşı arkadaşlarını savunan onurlu ve yürekli duruşunun sorumluluğunu taşıyacağız, iyi ve namuslu insanların güçlü olduğu daha güzel bir Türkiye mücadeleni sürdüreceğiz. Elbette Bahadır ilk kaybettiğimiz dostumuz değil, Gezi direnişinde katledilenler, Uğur Kaymaz gibi küçücük çocukların bedenine yaşından daha çok mermi sığdıranları, Roboskide köylüleri, Soma'da maden işçilerini de unutmadık. Devlet terörü ve tecavüzcü yobazlığın beslendiği kaynak aynı bataklık, faşizm ve kötülük, nefret. O bataklığı hep birlikte kurutacağız, üzerimize düşen iyi ve duyarlı insan olma sorumluluğundan vazgeçmeden kötülüğü yeneceğiz. Neden burda yani bir popüler bilim sayfasında buna değindiğimi merak ediyorsanız onu da söyleyim: Türkiye'de uluslararası standartlarda ve kalitede bilim eğitimi olmayışı ve hatta evrim kuramının dersliklerde ve ders kitaplarında sansürlenmesinin kaynağı olan sistematik cahillik ve yobazlık da işte yukarda bahsettiğim insan katledenlerinki ile aynı bataklıkta ürüyor, çoğalıyor ve büyüyor. O nedenle yaşamın bütün alanlarında, bilim, eğitim, sanat, kültür, politika ve üretim gibi ana arterlerinin üzerindeki baskılara karşı ortak bir mücadele vereceğiz, elbirliği ile üzerimize çökmüş olan bu kötülük ve sevgizilik kayasını itip uçurumdan aşağı yuvarlayacağız, az kaldı, mücadeleye devam.
Şimdi konumuza geri dönebiliriz.
Helsinki'de son iki hafta tam bir paleoantropoloji ve insan evrimi çalışmaları şöleni şeklinde geçti. Bu şölenin mimarı olan Mikael Fortelius'a sonsuz teşekkürler, ayrıca bu süreçte bana gerek misafirlerimizin ağırlanmaları gerekse de konuşmaların organizasyonu hakkında sorumluluk verip konuşmacılar ile yakından tanışma ve konuşma fırsatı verdiği içinde teşekkür etmek istiyorum. Geçen hafta, Leakey'lerden önce, yine dünyaca ünlü paleoantropolog Bernard Wood bölümümüzü ziyaret etti. Ayrıca "Understanding human in their early context" temalı bir sempozyumda konuşma yaptı. Bu sempozyumda Bernard Wood'un yanısıra Mikael Fortelius, Lars Werdelin, Jukka Jernval, Petri Pellika da konusmalar yapti. Wood'un konuşmasını şu şekilde özetleyebiliriz: İnsan evrimi çalışmalarında 1900'lü yıllarından ortalarından itibaren günümüze kadar en dikkat çeken değişimin insan atası fosillerinde tür sayısındaki artışın göze çarpması, yani soy ağacımızdaki dalların artması.
Bernard Wood Helsinki'ye kadar gelmiş, bir fotoğraf çektirip popülizmin coşkusunu yaşamadan yapamadım.
Wood konuşmasının başlangıcında 1963 yılında insan atalarına ait fosil buluntuların sayısı ve insanın soyağacı ile bugünkü durumu karşılaştırdı. Yukarıda onun slaytlarından çektiğim fotoğrafları (onun sözlü izni ile) ekledim. 1963 yılında durum oldukça basit, erken insan atalarından sadece Australopithecus africanus biliniyor, slaytın sağ tarafında ise soyağacımızda farklı bir evrimsel çizgiyi oluşturan (kırmızı renkte) iri yapılı Paranthropuslar var, erken insanlardan ise sadece Homo habilis (açık mavi renk) biliniyor, koyu mavi renkteki barlar ile bizim cinsimiz yani Homo temsil edilmiş, en soldaki kırmızı bar ise modern Homo sapiens yani bizler. Sağdaki slaytta ise daha karmaşık bir tablo gürnüyor, özellikle barların sayısındaki artış dikkat çekici. Bu artış aynı zamanda tür sayısında da bir artışı gösteriyor. 1960'lı yıllarda birkaç tür ile temsil edilen soyağacımızda dalların arttığını ve insanın tek bir evrimsel çizgiden değil daha karmaşık dallardan oluşan bir kökene sahip olduğunu görüyoruz. Daha önce ancak 3 milyon yıl kadar geriye giden evrimsel kökenimiz (dik yürümenin kökeni) bugün neredeyse 7 milyon yıl kadar geriye gidiyor. Wood'un günümüz bilgileri ve kendi gençliğindeki bilgi düzeyi karşılaştırması dışında değindiği önemli bir nokta ise yumuşak dokulardan elde edebileceğimiz evrimsel bilgiler üzerineydi. Bildiğiniz gibi paleontolojik çalışmalarda fosiller üzerinde yapılan morfolojik çalışmalar çoğunlukla fosilleşmiş kemiğin anatomisi ve morfolojisi temel alınarak yapılır, taksonomi ve sistematik bu karkaterler baz alınarak kurulur. Wood, kas anatomisi gibi yumuşak dokuların bu tür çalışmalarda oynayabileceği rolün öneminden de bahsetti, hatta bu konu hakkında bir projeleri olduğunu da ekledi. Amacı yaşayan primatların ve insanların kas anatomilerini incleyerek ortaya çıkan verilerden fosil türlere yönelik çıkarımlar yapmak ve bunun evrimsel soyağaçlarının kurulmasında faydası olup olmayacağını irdelemek. Bekleyip göreceğiz.
Richard Leakey'nin konuşması,
Richard ve Meave Leakey'i kaldıkları otelden saat 16:30 gibi aldıktan sonra konuşmanın yapılacağı Helsinki Üniversitesinin Great Hall'una doğru yola çıktık. Bundan önce Helsinki Üniversitesi gazetesinden bir gazeteci onunla röportaj yaptı. Röportaj soruları daha çok insan evrimi hakkında genel sorualrdı, ancak Kenyaida vahşi yaşamı koruma sorunları hakkında da sorular geldi. Richard Kenya Vahşi Yaşamı Koruma derneği başkanı aynı zamanda ve bu alanda da çok aktif.
Saat 17:00 gibi kokteyl başladı, bu arada Richard ve Meave Finlandiya'nın ileri gelenleri ile sohbetler etti. Bu arada kokteyl alanı yavaş yavaş dolmaya başladı. Saat 18:00'e doğru yaklaşırken salonun kapıları açıldı, koridor tamamı ile doluydu.
Ardından gelenler koltuklarına yerleştiler. Finlandiya'da güzel olan geleneklerden biri de protokol olmayışı, yani konuşmaya gelen rektör, dekan, ya da prof takımı ve hatta ülkenin eski başkanı bile ancak buldukları yere oturdular, onlara ayrılmış özel bir yere değil, zaten eğer birebir tanımıyorsanız kimin rektör, kimin dekan, kimin ülkenin eski başkanı olduğunu anlamak da mümkün değil. Kültür farkı deyip bir iç çektik elbette. Koltuklar tamamen doldu, 4 yaşındaki küçük kızım Ella Jiyan ve eşim Anna da kendilerine oturacak bir yer bulabildiler.Bu arada ben ve birkaç arkadaşım da Richard ve Meave'in kalabalığı aşarak salona sağ salim ulaşmasını ve yerlerini almalarını sağladık.
Üstteki fotoda salonun panoramik daha doğrusu iki fotoğrafın birleştirilmiş halini görüyorsunuz, bir de üst katta balkon bölümlerde oturan dinleyiciler vardı. Mikael Fortelius (altta) güzel ve nazik bir tanıtım konuşması ile Richard Leakey'yi konuşmasını yapmak üzere davet etti.
Richard Leakey, 19 Aralık 1944 yılında Louıs ve Mary'nin ikinci oğulları olarak dünyaya gelir. Richard, Leakey ailesinde doğmanın bir getirisi olarak ilk elden inanılmaz bir pratik deneyime sahip olarak ve mirası geliştirerek büyür. Kenya Ulusal Müzesinin, Kenya Yaban Hayatı Servisi ve Turkana Arazi İstasyonunu gibi kuruluşların yöneticisidir aynı zamanda. Sizlere bu yaşayan tarihin neler anlattığını hatırladığım kadarı ile yazmaya çalışacağım.
Richard sözlerine çocukluğundan bugüne kadar yaşamının geçtiği ve vatandaşı olduğu Kenya'yı anlatarak başladı. Kenya'daki güncel politik ve özellikle yaban hayatı koruma mücadelesini vurguladı. Bu konuda Çinlilerin özellikle fildişi ve diğer bazı yaban hayvanlarından yaptıkları ilaçlara karşı olan geleneksel ilgisi ve ödedikleri muazzam paraların bu katliamı sürdürdüğünü belirtti. Bu tür ilginin market değeri oluşturduğu ve bununla başetmek için uluslararası bir duyarlılığının ve baskının oluşmasının öneminden bahsetti. Salt duyarlılığın yeterli olmayacağını, yaban hayatı ticaretinin son bulmadığı sürece bu cnalıları katliamdan kurtarmanın mümkün olmayacağını da ekledi. Richard insan evrimi hakkında konuşmaya davet edilmiş olduğunu ancak bugün insanlığın sorunlarının insan evrimi ve doğada insanın varoluş tarihi ile birebir alakalı olduğunu söyledi. İnsanın evriminin salt biyolojik olarak değil, moral ve ahlaki boyutlarıyla da tartışılması gerektiği, bu nedenle insan evrimini ve genel olarak evrim kuramını sadece din-bilim tartışmalarına indirgemenin günümüzün yaşamsal sorunları olan ekolojik kriz, yaban hayatın korunması, dengesiz ve plansız ekonomik büyüme gibi tehlikeleri ıskalamamıza ve görmezden gelememize neden olduğuna işaret etti. İnsan olmanın moral ve ahlaki boyutlarının sadece doğaya ve yaban hayata karşı değil kendi türüne karşı da içler acısı bir durumda olduğunu, bunların birbirinden bağımsız olmadığını ve bizlerin bunun üzerine yoğunlaşmamız gerektiğini önerdi.1989 yılından bugüne Kenya Yaban Hayatı Servisinin yöneticiliğini yapan Richard, özellikle fil ve gergadanların korunmasına yönelik önemli adımlar atmış ve doğal park sistemini yeniden organize ederek yaban hayatın korunmasına güclendirmeye çalışmıştır. Bu görevi üstlendiğinden beridir insan evrimi çalışmalarına yeterli zaman ayrıamamıştır. 1993 yılında geçirdiği uçak kazasında iki bacağının dizlerinden itibaren alt kısımlarını kaybetmesi de bunda çok etkili olmuştur. Richard bu kazanın özellikle fildişi avcılarının ve yaban hayatı düşmanlarının bir sabotajı olduğuna inanıyor, ancak kanıtlar bulunamamış. Takip eden yıllarda Richard Kenya'nın politik işleri ile ilgileniyor ve bu ilgisinin artması ile bir muhalefet partisinden Kenya parlementosuna milletvekili olarak giriyor.
İnsan evrimi ile konuşmasını geçtiğinde elbette ailesinden söz ederek işle başladı. Louis ve Mary Leakey gibi bir ailenin çocuğu olmanın deneyimlerinden bahsetti. Zor bir çocukluğu olduğunu hep birlikte ondan dinledik. Anne baba sevgisi, ilgisi, sağlıklı su ve sağlık servisi gibi eksikliklerle, Kenya'da sürekli arazi ortamında yaşamak ve büyümek zorunda kalan bir çocuğu hayal etmemizi söyledi. Bir keresinde henüz 5 yaşındayken babası ve annesi fosil bulmak için kazı yaptıkları sırada onlardan kendisine biraz ilgi göstermesini beklerken babasının ona "kapa çeneni Richard! Git kendi kemiğini bul ve oyna" dediğini anlattı. Bunun üzerine yakınlarda bir yerde 5 yaşında bir çocuk olarak kendi kendine kazı yapmaya başladığını ve tesadüfen bir fosil buluduğunu ve onu çıkarmaya çalışırken babasının gelip baktığını ve fosilin bir insna atasına ait olduğunu anladığında babasının ona "çekil bakim, sen daha 5 yaşında çocuksun çıkaramazsın" deyip fosiline el koyduğunu ve ciddi rekabetin daha o yıllarda başladığını güzel espirileri ile paylaştı.
15-16 yaşlarına geldiğinde aktif olarak insan evrimi çalışmalarına katıldığını, hatta kendi projelerini yapmaya başladığını anlattı. Ancak bu dönemlerde teknolojik olarak bugün kullandığımız tarihlendirme yöntemlerinin olmayışının yanlış yorumlara yol açtıüından bahsetti. Ayrıca Louis Leakey'nin onun arazi ve kamp organizasyonu, lojistik kaynakları hazırlama ve organize etme yeteneğinden dolayı projeleri idare etmesi için görevlendirdiğini söyledi ve bundan çok gurur duyduğunu belirtti. Ancak o kadar ağır ve yoğun iş gücüne yani bir projenin bütün angarya işlerini hallettikten sonra yapılan bilimsel yayınların sadece teşekkür kısmında "Richard'a lojistik kaynakları sağladığını için teşekkürler" cümlesi ile anıldıktan sonra kafasına bişilerin dank ettiğini söyledi. Bu kadar emek verip yazar olarak bile yer almamak zoruna gitmişti. O da isyan bayrağını çekip kendi araştırma projesini yapmaya karar vermiş ve o günden bugüne özellikle Meave ile evlendikten sonra onun da desteği ile dev keşiflere ve çalışmalara imza attı. Kurduğu arazi istasyonu ile birçok bilim insanına çalışma ortamı sağladı, ayrıca çevredeki yaban hayatın korunmasına öncülük etti, bölgede yaşayan birçok insana iş ortamı sağladı.
1968 yılında Richard, Turkana Gölü'nün doğusunda bulunan Koobi Fora bölgesinde araştırmalarına başlar. Ayrıca Turkana Gölü'nün batısında da araştırmalarını sürdürür. Bu arazi çalışmaları sırasında dünyaca ünlü Kenyalı fosil kaşifi Kamoya Kimeu ona yardımcı olur. Taş aletler gibi birçok arkeolojik buluntulaırn yanı sıra Richard Leakey'nin yapmış olduğu en ünlü keşiflerden biri 1.6 milyon yıl öncesine tarihlendirilen Turkana Boy adı ile bildiğimiz Homo erectus bireyidir. Bu fosil bugüne kadar bilinen bütüne en yakın erken insan fosilidir. Bunun dışında Richard, Homo habilis gibi erken insan türleri ve iri yapılı Australopithecuslar olarak bildiğimiz Paranthropus boisei ve Paranthropus aethiopicus türlerinin fosillerini de keşfetmiştir. Richard, bu önemli fosillerin keşif anlarını ve bu süreçlerde başlarından geçen olaylar ile tarihi anılar olarak anlattı. Richard konuşmasının sonunda Angelina Jolie'nın onun hayatı hakkında film yapmasını bu yağına rağmen halen çekici bir erkek olmayı başarabildiğime şaşardım gibi bir espiri ile bağladı. Ancak bizler hepimiz onun yaşamının ve ödediği bedellerin gerçekten bir film konusu olabilecek öneme ve değere sahip olduğunu biliyoruz. Konuşmasını bitirdikten sonra bazı sorular geldi, bu sorular içinde Yaratılışçılık ve evrim kuramı arasında süren tartışmalar hakkında fikri soruldu. Richard, dinin bilimle karşılaştırılmasının son derece aptalca olduğunu, ve bunu çok çılgınca bulduğunu söyledi. Bunun üzerine zaman zaman düşündüğünü, ancak kafasının Tanrı'nın kadını erkeğin kaburga kemiğinden yarattığı iddiasına inanmakta güçlük çektiğini, eğer böyle olsaydı bütün erkeklerin bir kaburgasının eksik olması gerektiğini ancak durumun böyle olmadığı erkeklerin ve kadınların aynı sayıda kaburgaya sahip olduğunu, hatta birçok primat türünün de bizimle aynı sayıda kaburgaya sahip olduğunu söyledi. Ancak bu konuda üzerinde biraz daha düşününce, bütün memelilerde olup da insanın erkek bireylerinde olmayan bir kemik olduğunun aklına gelmesi ile fikirlerinin değiştiğini söyledi. Bu kemiğin ne olduğunu bilen var mı diye sordu hepimize, kimseden ses çıkmadı, kimsenin aklına birşey gelmedi. Richard dayanamadı ve söyledi, neredeyse bütün memelilerin erkek bireylerinde olan ama sadece insanın erkek bireylerinde olmayan ve Tanrı'nın bizden alarak kadını yaratmış olabileceği, yani kadınların bizden aldığı kemik baculum'dur, yani penis kemiği :). Evet muhtemelen Tanrı kadını erkeğin penis kemiğinden yarattı ve o günden beridir kadına organik bir biçimde bağlıyız, bağlı olduğumuz nokta ise maalesef çoğunlukla iskeletimizde eksik olan o kemiğin olduğu bölgeden. Richard, bu espiri ile solanu gülmekten kırdı geçirdi. Aslında bu espiri ile Richard, dinin bilimle karşılaştırılmasının bir bilim insanının beyninde açabileceği sorunları gösterdi, bilim insanın dini ya da farklı mitolojik inanışardan sıyrılmış, özgür düşünen ve çalışmalarını bu tür baskılar altında kalmadan sürdürmesi gereken insandır. Dinin bu anlamda sorgulanamaz olduğu, sorgulandığı zaman bu tür komik sonuçların ortaya çıkabileceği o nedenle bilimin sınırları dışında kalması gerektiği ve duygusal, manevi ve moral değerlerin insan ve doğa hakları yararına kullanılması gerektiğini vurguladı. Ancak dinin henüz insan haklarının ve yaban hayatın korunmasında aktif rol aldığınıö din adamlarının bu konular üzerinde yeterince hassasiyet göstermedişini de ekledi. Ayrıca özel sohbetlerimiz sırasında da bunları vurguladı.
Ertesi gün Meave Leakey özellikle Turkana Havzası Enstitüsünde yapılan çalışmaları içeren özel bir konuşma yaptı. Enstitüde paleontoloji, paleoantropoloji, arkeoloji, jeoloji, coğrafya, sosyal antropoloji, biyoloji ve koruma biyolojisi gibi bir çok farklı disiplinden bilim insanlarının birlikte çalışıyor olduğunu görmek inanılmaz güzeldi. Tarihöncesi, günümüz ve geleceği birleştiren bir perspektif.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar, zaman zaman hatırladığım ilginç noktalar üzerinden de yazmaya çalışacağım. Umarım bu konuşmaya katılma şansı olmayan sizlerin merakınızı bu yazı birazcık da olsa giderebilmiştir.
Selamlar,sevgiler!
ferhat.