Merhaba değerli takipçiler, Bilim ve Gelecek dergisinin Ağustos 2017 sayısında yayınlanan Fas-Jebel Irhoud fosil buluntuları hakkındaki değerlendirmemi daha fazla okuyuca ulaşabilmesi için blog sayfama ekliyorum. Yazının ful versiyonuna dergiden ulaşabilirsiniz. İyi okumalar, sorunuz olursa lutfen yazın.
Anatomik olarak modern insanın kökeni paleoantropoloji biliminde her zaman
tartışmalı bir konu olagelmiştir. Neredeyse her yeni keşif ile birlikte bu
tartışmalar özellikle modern insanın kökeni ve dağılımı hakkında yeni boyutlar
kazanır. Modern insana ait ve en eski
olduğu iddia edilen yeni bir fosil keşfin bilimsel önemi salt ait olduğu
jeolojik yaş değil aynı zamanda mevcut insan evrim modellerinde meydana
getirdiği etkiler ile anlaşılabilir. Bu nedenle modern insanın kökenine dair
ileri sürülen modeller ile ortalama 300 bin yıl öncesine tarihlendirilen Jebel
Irhoud (Fas, Afrika) buluntusunu anlamaya çalışmak sanırım daha yerinde bir
yaklaşım olacak.
20. yüzyılın başlarında henüz insan
atası fosillerinin sadece bazı neandertal ve Pithecanthropus (Homo erectus)
buluntularından ibaret olduğu zamanlarda modern insanın kökenine dair ileri
sürülmüş bazı hipotezler vardı. Bu hipotezler çoğunlukla mevcut fosil
buluntuların morfolojik özelliklerinin kıyaslanması ile oluşturulan benzerlik
ve farklılık hesaplamalarına göre kurgulanmıştı. Buna göre kayıtlara giren ilk
öneri 1906 yılında Schwalbe tarafından üretilmiştir. Schwalbe’ye göre
neandertal türü Pithecanthropus (Homo erectus) ve modern insan arasında yer
alan bir ara türdür. Bununla birlikte 1913 yılında Boule neandertallerin modern
insanlarla paralel yaşamış bir tür öncül-sapiens olduğunu düşünmüştür. Bu
görüşler belli bir süre kabul edilse de 1943 yılında Weidenreich, Çin ve Java
adasında bulunan fosilleri inceledikten sonra Çokmerkezli Evrim Teorisini ileri
sürerek modern insanın kökenini kuzey Asya, güneydoğu Asya ve Avusturalya, Avrupa
ve Yakın Doğu, ve son olarak güney ve doğu Afrika’da farklı coğrafik
potansiyellerden evrimleştiğini önermiştir. Weidenreich bölgesel serileri
birbirleri ile bağlantılı ve ortak bir yönelime sahip olan evrim ağı olarak
yorumlamıştır. Ancak 1950’li yıllardan itibaren biyolojide yeni sentetik
(modern) evrim kuramının geliştirilmesi ile farklı bölgelerde yine farklı çevresel
baskılar altında ortak yönelimli bir evrimsel değişimin gerçekleşmesinin zorluğundan
dolayı Weidenreich’in bu yaklaşımı çok kabul görmemiştir. Weidenreich’e benzer
olarak Carleton Coon’un 1962’de ileri sürdüğü dünyanın farklı bölgelerinde ve
biribirlerinden izole durumda bağımsız-paralel evrim yoluyla modern insanın
evrimi hipotezi de çoğunlukla reddedilmiştir. Ancak özellikle Swanscombe ve
Steinheim gibi Güney Afrika buluntuları
ile Fransa’da Fontechevade mağarası buluntuları arasındaki morfolojik
benzerlikler nenadertallerin öncül-sapiens olduğu hakkındaki hipotezi
destekleyen kanıtlar sunmuştur. Daha sonra özellikle Trinkaus ve Hublin’in 1980
başlarında yaptığı çalışmalar Avrupa’lı neandertalleri öncül-sapiens olarak
sınıflandıran görüşü çürütmüş, bu fosillerin neandertal ve öncül-neandertaller
ile benzerlik gösterdiklerini ve bu şekilde sınıflandırılması gerektiğini ileri
sürmüştür. Devam eden zaman diliminde Avrupa’da neandertallerden başka evrimsel
bir çiziginin olmadığı düşünülmeye başlamıştır. 1950’li yıllarda Howell
tarafından ileri sürülen neandertal ve modern sapiense giden evrim çizgisinin
Eem buzularası dönemde gerçekleştiğini önerilmiştir. 20.yy ortalarına kadar bu
ilk tartışmalar neandertallerin modern insanın kökeninde rol almış, Avrasya ve
Afrika’ya yayılmış bir tür olarak yorumlanmasına neden olmuştur. 1970’li
yıllarda modern insanık ilk nerde ve nasıl evrimleştiği sorusu yeniden
paleoantropoloji gündemini işgal etmiş ve yeni hipotezlerin üretilmesini
sağlamıştır. 1980’ler ile gittikçe derinleşen bu tartışmalar çoğunlukla iki ana
hatta toplanabilir; Çok-bölgeli Evrim modeli ve Afrika’dan Çıkış hipotezi.
Wolpoff ve diğerleri 1984 yılında –çoğunlukla Weidenreich’in Çokmerkezli Evrim teorisini temel alan-
Çok-bölgeli Evrim modelini önermiştir. Ancak Weidenreich’ten farklı olarak
Wolpoff ve diğerleri (1984) Çok-bölgeli Evrim modelini modern popülasyon genetiğinin
süreçleri ile güçlendirmişlerdir. Buna göre Wolpoff Weindreich’in bölgesel
morfolojik farklılıkların devamı hakkındaki gözlemlerini alarak bu morfolojik
farklılıkların genetik sürekliliğini modern genetik ile açıklamaya çalışmıştır.
Çok-bölgeli Evrim modeline göre modern
sapiens farklı coğrafik bölgelerde yine o bölgede yaşamış olan atasal
potansiyelden herhangi bir Afrikalı insan atasının evrimsel etkisinin dışında
evrimleşmiştir. Çok-bölgeli Evrim modeli ve Afrika’dan Çıkış hipotezinin
dışında önerilen diğer bir model ise Asimilasyon modelidir. 1989 yılında Smith
ve diğerleri tarafından önerilen bu model ilk iki modelin arasında bir yerde
durmaktadır. Ancak son zamanlarda Asimilasyon modeli görüş olarak Afrika’dan
Çıkış hipotezine doğru gittikçe yaklaşmıştır.
Çok-bölgeli Evrim modelinin
aksine modern sapiens’in Afrikalı bir atadan evrimleşerek Afrika dışına göç
edip dünyaya yayıldığını iddia eden model ise Afrika’dan Çıkış hipotezidir.
1970’li yıllarda Zambiya’da Kabwe mağarasında bulunan kafatası modern
sapiens’in kökenini 30-40 bin yıl öncesine tarihlendirirken Etiyopya’da
(Omo-Kibish) ve Günel Afrika’da (Güney Afrika Sınır Mağarası) bulunan fosiller
bu tarihi daha eskiye 100 bin yıl öncesine taşır. Modern sapiens’in günümüze
daha yakın bir zamanda evrimleştiği düşüncesine karşı 100 bin yıl öncesi evrimleşmiş
olması ve arkaik türler ile birlikte yaşamış olduğu düşüncesi çok kolay kabul
edilemiyordu. Ayrıca jeolojide tabakaların tarihlendirilmesindeki yeni metotlar
bilinen fosil lokalitelerin daha eski olduğunu gösteriyordu. Afrika’dan Çıkış
hipotezi modern sapiens’in ilk Afrika’da evrimleştiği ve ardından Asya ve
Avrupa’ya göç ederek bu bölgelerde yaşayan insan türleri ile melezleşerek ya da
melezleşmeden onların yerini aldığını vurguluyordu. Son yıllarda
gerçekleştirilen atasal genetik çalışmalar modern sapiensler ile neandertal ve
Denisovan gibi diğer fosil türler arasında melezleşmenin gerçekleştiği ve Afrika’dan
çıkan modern insanın gittiği bölgelerdeki türler ile genetik olarak
melezleştiğini gösterdi. Çok-bölgeli Evrim modelinin savunduğu genetik yapının
uzun zaman sürecinde melezleşerek bölgesel devamından ziyade yeni çalışmalar
Afrika’dan gelen genetik yapı ile Avrasyalı türler arasında zaman olarak görece
daha günümüze yakın bir genetik melezleşmenin varlığını gösteriyor. Özellikle
mitokondriyal Havva olarak bildiğimiz, hücrelerimizin mitokondri aygıtında yer
alan ve sürekli anneden aktarılan genetik yapının geçmişe yönelik kaydı yine
Afrkalı bir modern sapiens atayı işaret ediyor. Bu verilen Çok-bölgeli Evrim
modeline karşı Afrika’dan Çıkış hipotezinin elini güçlendirir nitelikte.
Belki kısaca paleontologların bir fosili nasıl tanımladığı
hakkında da bilgi vermek faydalı olabilir. İnsan atasına ait bir fosilin hangi
türe ait olduğunu anlayabilmek için kullandığımız basitçe iki temel yöntem
vardır. Fosilin anatomik morfolojisini diğer fosil insanlar ve modern insanla
karşılaştırıp detaylı metotlar kullanarak inceler ve o fosili bir türe
atfedeecek yeterli kanıta ulaşınca soyağacında bir yere koyarız. İkinci olarak
da eğer fosilde genetik materyal (DNA) korunabilmiş ise genetik yapısını
kontrol eder ve günümüz en yakın akrabasına ya da mevcut fosil türlere ait
genetik yapı ile karşılaştırıp yakınlık derecesini belirleyerek yeni tür olup
olmadığına karar veririz. Bununla birlikte paleoantropoloji ve paleontoloji
çalışmalarında örnek sayısı fazla olan iyi bir fosil koleksiyon canlının genetik yapısından daha fazla
bilgiler sunar; canlının hangi türe ait olduğunun dışında ekolojik
davranışlarını da içeren değerli bilgiler verir. İnsan evriminde Homo cinsinin
ve türlerinin evrimi için Bilim ve Gelecek dergisinin 2013 Aralık sayısında
“Dmanisi fosil keşifleri” hakkında yazdığımız yazıya bir göz atmanız bu yazıyı
daha iyi anlamak için gerekli olabilir.
Modern insanın kökenine dair üretilen evrim modelleri hakkında bu kısa ve
basit girişten sonra Fas’ta Jabel Irhoud lokalitesinde bulunan fosil hakkında
tartışmaya başlayabilir ve böylece bu keşfin hangi evrim modelini desteklediği ya
da karşı kanıt oluşturduğu konusunda yorum yapabiliriz. Jebel Irhoud lokalitesinde çalışmalar ve fosil
keşifler 1960 yıllarda başlamıştır. Bu fosiller ile birlilkte keşefedilen taş
aletler neandertallerin ürettiği Mousteriyen teknolojisine dahil edilmiş ve
fosiller de Afrikalı neandertaller olarak isimlendirilmişti. Bunun önemli
nedenlerinden biri yukarıdaki bahsettiğim 20. yüzyıl ortalarında modern insanın
neandertallerden türediğine inanılmasıydı. Bu fosiller 40 bin yıl öncesine
tarihlendirilmişti. Ancak daha sonraki (1970’li yıllarda) çalışmalar bu
fosillerin neandertalden daha çok Homo
sapiens yani modern insana yakın olduğunu gösterdi. Bununla birlikte
fosillerin 40 bin yıl gibi günümüze yakın bir tarihe atfedilmiş olması bu
fosillerin modern insanın atası olamayacağını düşündürmüştü. Jebel Irhoud
lokalitesinde 1968 yılında bulunan ve 160 bin yıl öncesine tarihlendirilen
çocuk çenesi fosilindeki dişler modern insana benzer bir büyüme gelişme süreci
gösteriyordu. Bu durum çocukluk büyüme-gelişme sürecinin daha kısa olduğu Homo erectus ve neandertal insanları
gibi arkaik türlerden farklılık gösteriyordu. Bir çocuğa ait olan bu çene
fosilinin 160 bin yıl öncesine tarihlendirilmesinin en önemli nedenlerinden
biri de yine benzer tarihlerde Afrika’da en eski modern insan fosilinin 160 bin
yıla tarihlendirilmesiydi. Etiyopya’da Herto lokalitesinde Tim White ve
ekibinin bulduğu Homo sapiens idaltu
yakşaşık olarak 160 bin yıl öncesine tarihlendirilimişti. Yine Etiyopya’da
Omo-Kibish lokalitesinde bulunan fosiller de yaklaşık 195 bin yıl öncesine
tarihlendirilmişti. Doğu Afrika’dan keşfedilen bu fosil türler modern insanın
yani türümüzün bugüne kadar bildiğimiz en eski bireyleriydi.
Şekil 1: Jebel Irhoud kafatası buluntularından hareketle tasarlanmış tüm
bir kafatası rekonstrüksiyonu. a)- Yüzün önden görünüşü ve b)- alttan görünüşü.
Bulunan fosil kalıntıların sarı renkle canlandırmalar ise mavi renkle
gösterilmiştir.
Jebel Irhoud lokalitesinde
keşfedilen yeni buluntular ve tarihlendirme bu lokalitenin jeolojik yaşı
hakkındaki geçmiş bilgilerimizi değiştirdi. Hublin ve diğ. ile Richter ve diğ.
8 Haziran 2017 Nature dergisindeki makalelerinde lokalitenin yaşının bilinenden
neredeyse iki kat daha öncesine yani 350 000 ile 280 000 arasında bir tarihe
ait olduğunu belirtttiler. Yeni taş aletler ile beş farklı bireye ait kafatası
ve çene parçaları içeren fosil koleksiyona ulaştılar. İnsan fosillerin yanısıra
kömür ve çeşitli hayvanlara ait kalıntılar da elde ettiler. Bu veriler ateşin
kontrollü kullanıldığı ve diyetlerinde etin olduğunu gösteriyor. Hublin ve diğ.
çalışmalarında 1.8 milyon yıl ile 150 bin yıl arasında yaşamış fosil insan
buluntularının yüz anatomisini karşılaştırmışlar ve Jebel Irhoud buluntularının
yüz anatomisinin neandertaller ve arkaik insan türlerinden belirgin biçimde
farklı olmakla birlikte en çok modern insana benzediğini orataya koymuştur. Birçok
araştırmacı Jebel Irhoud fosillerinin en iyi tarihlendirilmiş ve bilinen en
eski modern insan buluntuları olduğu konusunda hemfikir görünmektedir. Jebel
Irhoud buluntuları Güney Afrika’da 260 bin yıl öncesine tarihlendirilen
Florisbad fosilleri ile karşılaştırılmış ve Afrika’nın en kuzeyi ve güneyinde
bulunan bu türlerin evrimsel bir akrabalıktan ziyade bağımsız paralel ilkin
karkaterler gösterdiği kanaatine varılmıştır. Bununla birlikte İsrail’de
Zuttiyeh ve Tabun’da bulunan fosiller Afrika’nın kuzeyi ve batı Asya arasında
bir koridor olabileceğini öneriyor. Zira kuzey Afrika ile doğu ve güney Afrika
arasında Sahara çölünün coğrafik bir bariyer oluşturması (ki bazı dönemlerde
çölün insan ataları ve bazı hayvanlar için geçiş sağlayacak iklimsel rahatlığa
kavuştuğu önerilse de) batı Asya ile faunal ve kültürel bir koridorun daha
mümkün olduğu alternatifini güçlendirmektedir.
Şekil 2: Jebel Irhoud lokalitesinde bulunan alt çene fosili.
Ülkemizde de modern isanın kökenine
dair çalışmalar ve araştırmalar sürmektedir. Mevcut verilere göre Anadolu’da
modern insana ait en eski izler yaklaşık 40 bin yıl öncesine tarihlendirilen
Hatay-Üçağızlı mağarasından bilinmektedir. Neandertallere ve modern insana ait
kalıntılar ise Antalya’da ünlü Karain mağarasından elde edilmiştir. Bu
mağaranın jeolojik yaşı yaklaşık olarak 200 bin yıl öncesine kadar inmektedir.
Jebel Irhoud öncesine kadar modern insanın
yaklaşık 200 bin yıl önce Doğu ve Güney Afrika’da varolduğunu
biliyorduk. Bununla birlikte fosil ve yaşan insan türlerinin DNA analizleri
modern insan, Denisovan ve neandertal türlerinin 500 bin yıldan daha önce bir
zaman diliminde evrimsel olarak ayrıldığını önderiyor. Bu durumda genetik
verilere göre anatomik olarak modern insanın minimum 500 bin yıl önce ortaya
çıktığını düşünebiliriz. Ancak anatomik morfolojinin ortaya çıkması kültürel
olarak da modern insanın ortaya çıkışını elbette nitelemiyor. Nature dergisinde
yayınlanan makalede Hublin ve diğ.
modern insan anatomisi olarak bildiğimiz yüksek alınlı ve daha yuvarlak
beyin kutusu, daha küçük yüz, küçük ve ayrı kaç kemerleri gibi anatomik
karkaterlere bağlı olarak anatomik olarak modern insan ve arkaik yani modern
insan öncülleri arasında tam bir ayrım yapmanın zor olduğunu belirtiyor.
Bununla birlikte Stringer, 300 bin yıl önceisne tarihlendirilen ve Güney
Afrika’da bulunan Homo naledi’nin
daha ilkin özellikleri ile aslında bu ayrımı daha keskinleştirdiği belirtiyor. Stringer,
genetik verilerin Denisovan, nenadertal ve modern insanın 500 bin yıldan daha
önceki bir tarihte ortaya çıkmış olabileceğini önerse de yaklaşık 300 bin yıl
önce bilişsel ve kültürel olarak modern insanın Jebel Irhoud’da yaşadığını
bilmemizin modern insanın evriminde çok önemli bir adım olduğunu ekliyor. Jebel
Irhoud fosilleri ile birlikte önce çıkan diğer önemli bir konu ise insan
evriminde yüz anatomisinin önemi. Modern insanın anatomik olarak evriminde
yüksek ve dik alın, ayrılmış kaş kemerleri (önceki türlerden kaş kemerleri
bütündü), daha yuvarlak beyin kutusu ve kafaya göre küçülmüş yüz önemli
karkaterler. Araştırmacılar küçülmüş yüzün evrimsel anlamda önemli rol oynamış
olabileceğini öneriyorlar. Zira yüz anatomisinin seksüel ve kültürel seçilimde
ne kadar önemli rol oynadığından bahsetmeye çok gerek yok. Ayrıca küçülen yüz
aynı zamanda daha büyük beyin ve günümüz modern insanın büyüme-gelişme
süreçleri ile hayli benzer bir neotenik sürecin varlığını da göstermektedir. Jebel
Irhoud buluntusunun yeni jeolojik yaşı ve morfolojik özellikleri yukarıda
bahsettiğimiz modern insanın kökenine dair evrim modelleri kapsamında anlamaya
çalışırsak bu verilerin Afrika’dan Çıkış hipotezini destekleyen kanıtlar
sunuduğu sonucuna varabiliriz. Modern insana ait en eski kalıntıların Afrika’da
bulunuyor olması bu kıtadan bir ata potansiyelin Avrasya’ya coğrafik alanını
genişletmesi ihtimalini güçlendirmektedir.
Kaynakça:
Hublin ve diğ.
2017. New fossils frim Jebel Irhoud, Morocco and the pan-African origin of Homo
sapiens. Natureö 546:289-291
Richter ve diğ.
2017. The age of the hominin fossils frim Jebel Irhoud, Morocco, and the
origins of the Middle Stone Age. Nature, 546:293-296